Kerbela Olayı

KERBELA FACİASI’NIN GERÇEKLEŞMEDEN ÖNCE HABER VERİLMESİ

1- Re’su’l-Calut Rivayeti:
Taberî, Belazurî, Taberanî, İbn-i Sa’d, Re’su’l-Calut’tan,[1] o da babasından şöyle rivayet ediyorlar:

Her zaman yolum Kerbela’ya düştüğünde atımı mahmuzlayıp süratle oradan uzaklaşıyordum. (Re’su’l-Calut diyor k:) Bunun nedenini sorduğumda şöyle dedi: Bize, o topraklarda bir peygamberin oğlunun öldürüleceği haber verilmişti. Dolayısıyla, o peygamber oğlu ben olmaktan korkuyordum!

Fakat Hüseyin b. Ali (a.s) orada şehid olunca, içimden, “bize haberi verilen olay budur” dedim. Ve ondan sonra yolum Kerbela’ya düştüğünde hiç korkmadan ondan yavaşça geçerdim.[2]

2- Ka’b’ın Rivayeti:
Zehebî, Askelanî ve İbn-i Kesir Ammar Duhnî’den şöyle nakletmişlerdir:

Bir gün Müminlerin Emiri Ali (a.s) geçerken Ka’b’ın gözü o hazrete takılınca şöyle dedi: Bu adamın oğullarından bir kişi dostlarından bir grupla bir yerde, daha yoldan yetişmeden ve atlarının teri kurumadan öldürülerek Muhammed’e kavuşacaklar.

Ka’b’ın bu sözlerinden sonra çok geçmeden yanımızdan Hasan (a.s) geçti. Oradakiler (Hasan (a.s)’a işaret ederek) Ka’b’a, bunu mu diyordun? diye sordular. Ka’b, hayır, dedi. Bir süre sonra Hüseyin (a.s) gelince, bu mudur? diye sorduklarında Ka’b, evet, dedi![3]

Ehl-i Beyt (a.s) mektebi izleyicilerinin kaynaklarından, hicri 367 yılında vefat eden İbn-i Kavluveyh (ö: 367 hicrî) “Kamilu’z-Ziyaret” adlı kitabında, “Peygamberlerin İmam Hüseyin (a.s)’ın şehadetinden haberdar oluşları) bölümünde dört rivayet, “meleklerin haberdar oluşu” bölümünde bir rivayet ve “Allah ve peygamberlerin İmam Hüseyin (a.s)’ın katillerine laneti” bölümünde ise biri Ka’b’dan olan iki rivayet kaydetmiştir. Ka’b’dan naklettiği rivayet şöyledir:

“İbrahim, Musa ve İsa aleyhimusselam Hüseyin’in öldürüleceğini haber vermiş ve onun katilini lanetlemişlerdir.”[4]

3- Esmâ Bint-i Ümeys’in Rivayeti:
İmam Zeynulabidin (a.s)’ın şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:

Ümeys kızı Esma bana şöyle dedi: Ben Hasan ve Hüseyin’in doğumunda Fatıma’ya ebelik yaptım…

Baban Hüseyin dünyaya gelince Resulullah (s.a.a) yanıma gelerek, ey Esma! Oğlumu bana getir, buyurdu. Ben, beyaz bir bez parçasına sarılmış olan Hüseyin’i Resulullah (s.a.a)’e verdim. Resulullah (s.a.a) onun sağ kulağına ezan, sol kulağına ise kamet okudu. Sonra onu bağrına basarak şiddetle ağladı! Ben, “Anam-babam size feda olsun! Neden ağlıyorsunuz?” diye sordum. O hazret, “Bu oğluma ağlıyorum”, buyurdu. Ben, “O yeni dünyaya geldi; bir şey mi oldu?” diye sordum. Bunun üzerine o hazret şöyle buyurdu: “Ey Esma! Bu çocuğu azgın ve zalim bir grup öldürecek; Allah benim şefaatimi onlara nasip etmesin. Ey Esma! Fatıma bu çocuğu yeni dünyaya getirdi; bu söylediklerimi ona söyleme.”[5]

4- Ümm-ü Fazl’ın Rivayeti:
Müstedreku’s-Sahihayn, Tarih-i İbn-i Asakir, Maktel-i Harezmî ve diğer kaynaklarda Haris kızı Ümm-ü Fazl’dan, Resulullah (s.a.a)’in huzuruna girerek o hazrete şöyle dediği nakledilir:

“Ey Allah’ın Resulü! Geçen gece kötü bir rüya gördüm.” Resulullah (s.a.a), “Ne gördün rüyanda?” diye sordu. Ümm-ü Fazl, “Çok korkunç!” dedi. O hazret tekrara, “Ne gördün ki?” diye sordu. Ümm-ü Fazl, “Rüyada senin bedeninden bir parça etinin kucağımda olduğunu gördüm” dedi. Bunun üzerine o hazret, “Endişelenme; hayırdır. Allah’ın izniyle Fatıma bir oğul dünyaya getirecektir ve sen onu kucağına alacaksın” buyurdu.

Sonunda Fatıma, Hüseyin’i dünyaya getirdi ve Resulullah (s.a.a)’in buyurduğu gibi o çocuğu bakmam için bana verdiler.

Bir gün Resulullah (s.a.a)’in huzuruna girerek Hüseyin’i o hazrete verdim. Bir süre sonra Resulullah (s.a.a) yüzünü bana taraf döndü. Ben açıkla o hazretin gözünde yaşlar belirdiğini görünce telaşlanarak, ey Allah’ın Resulü! Babam-anam sana feda olsun. Ne oldu size? diye sordum. Resulullah (s.a.a), “Cebrail bana inerek ümmetimin bu oğlumu öldüreceklerini haber verdi”, buyurdu. Ben, “Bunu mu, Hüseyni mi?” diye sordum. O hazret, “Evet”, buyurdu; “Cebrail bana onun mezarının kızıl toprağından da getirdi.”

Hakim, bu rivayetin altında şöyle yazıyor: Buhari ve Müslim’in kuralına göre bu hadis sahihtir; fakat onların kendisi bu rivayeti nakletmemişlerdir![6]

5- Maktel-i Harezmî’de Şöyle Geçer:
Hüseyin (a.s) bir yaşına girince, çehresi kızıl ve kanatları gergin on iki melek Resulullah (s.a.a)’ın huzuruna gelerek şöyle dediler: “Ya Muhammed! Habil’in, kardeşi Kabil tarafından başına getirilen şeyler bu oğlunun da başına getirilecek ve o Habil’in ecri kadar ecir alacaktır; onun katili ise Kabil’in günahı kadar ağır bir günah taşıyacaktır.”

O gün gökyüzündeki tüm melekler Hüseyin (a.s)’ın başına geleceklerden dolayı Resul-i Ekrem (s.a.a)’e teselli vermek için indiler ve onun bu fedakârlıktan dolayı mükafatını saydılar; sonunda Hüseyin (a.s)’ın şehid düşeceği yerin toprağını o hazrete sundular. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Allah’ım! Onu alçaltanı alçalt, katillerini öldür ve onları arzularına ulaştırma.”

İmam Hüseyin (a.s) iki yaşına girince Resulullah (s.a.a) bir yolculuk için Medine’den dışarı çıktı. Yolda bir yerde durarak gözlerinden yaşlar aktığı halde “innâ lillâh ve innâ ileyhi raciûn” dedi. Bunun nedenini sorduklarında, “Cebrail, bana, Fırat kenarında Kerbela ismindeki yerde Fatıma’nın evladı oğlum Hüseyin’in öldürüleceğini haber verdi!” buyurdu. “Ya Resulullah (s.a.a)! Onu kim öldürecek,” diye sorduklarında ise şöyle buyurdu: “Onu Yezid ismindeki bir kişi öldürecek; Allah bereketini ondan esirgesin. Onun düştüğü yeri, mezarını ve başının Yezid’e hediye götürüldüğünü görüyormuş gibiyim. Vallahi kim oğlum Hüseyin’in kesik başına sevinçle bakarsa Allah Teala onun kalbiyle dili arasına ayrılık düşürür (diliyle getirdiği şehadeti kalbi tasdik etmez -kafir olur-)”

Ravi diyor ki: Resulullah (s.a.a) o yolculuktan üzüntü ve kederle Medine’ye döndü. Sonra minbere çıkarak torunları Hasan’la Hüseyin’i önünde oturttuğu halde bir hutbe okuyup halka öğüt ve nasihat verdi. Hutbesi bitince sağ elini Hüseyin (a.s)’ın başına koyarak yüzünü gökyüzüne doğru çevirip şöyle buyurdu:

“Allah’ım! Ben senin kulun ve peygamberin Muhammed’im ve bu ikisi de soyumdan gelenlerin en temiz, evlatlarımın en seçkini, vücudumun bir parçası ve benden sonra halifelerimdendirler. Allah’ım! Cebrail bana bu oğlumun şehid olacağını haber verdi. Allah’ım! Onun şehadetinde bana lütufta bulunarak onu şehitler serveri kıl; doğrusu senin her şeye gücün yeter. Allah’ım! Onun katillerinden ve onun makamını alçaltanlardan bereketini esirge.”

Ravi daha sonra diyor ki, bunun üzerine mescidde Resulullah (s.a.a)’in konuşmasını dinleyen ashap ağlamaya başladı. Sonra Resulullah (s.a.a) onlara yönelerek şöyle buyurdu: “Ona yardım etmekten sakınacağınız halde ona ağlıyor musunuz?!” Sonra da, “Allah’ım! Onun yar ve yardımcısı sen ol” buyurdu.[7]

6- Cahş Kızı Zeyneb’in Rivayeti
Tarih-i İbn-i Asakir, Mecma-uz Zevaid, Tarih-i İbn-i Kesir ve diğer kaynaklarda Cahş kızı Zeybep’ten şöyle rivayet edilmiştir:

Resulullah (s.a.a)’i ağırlamak sırası benim olduğu gün, yeni yürümeye başlayan Hüseyin (a.s) da benim yanımdaydı. İşe dalıp Hüseyin’i unutmuştum. Hüseyin Resulullah (s.a.a)’in bulunduğu odaya yaklaşıp içeri girdi. Ona engel olmak istedim; fakat Resulullah (s.a.a), “Ona engel olma…” buyurdu. Sonra o hazret namaza durdu. Namazda Hüseyin’in kucağına alıyor, rükuya gidince veya oturunca onu yere bırakıyordu. Namazı bittiğinde oturarak ağladı ve ellerini kaldırarak dua etti. Ben namazdan sonra, “Ya Resulullah! Bu gün ben sizden şimdiye kadar yapmadığınız bir şeyi gördüm” dedim. Bunun üzerine o hazret, “Cebrail bana gelerek ümmetimin bu oğlumu öldüreceğini haber verdi! Ben, onun mezarının toprağına bana göster, deyince Cebrail kızıl renkli bir toprak getirdi bana” buyurdu.[8]

7- Enes b. Malik’in Rivayeti
Müsned-i Ahmed b. Hanbel, Mu’cemu’l-Kerbir-i Taberanî, Tarih-i İbn-i Asakir ve diğer kaynaklarda Enes b. Malik’ten şöyle rivayet edilmektedir:

Allah’ın mukarreb meleklerinden “Katar” isminde bir melek Resulullah (s.a.a)’i ziyaret etmek için Allah Teala’dan izin istedi. Allah Teala ona izin verdi. O gün Ümm-ü Seleme’nin sırasıydı. Resul-i Ekrem (s.a.a) Ümm-ü Seleme’ye, “Kapıda dur ve kimsenin içeri girmesine izin verme” buyurdu. Ümm-ü Seleme diyor ki, ben kapıda durmuştum; o sırada Hüseyin b. Ali (a.s) gelerek kapıyı açıp doğruca Resulullah (s.a.a)’in odasına gitti. Resulullah (s.a.a) de onu kucağına alarak öpmeye başladı. O sırada melek, “Onu seviyor musun?” diye sordu. Resulullah (s.a.a), “Evet” buyurdu. Melek, “Senin ümmetin onu öldürecektir! Öldürüleceği yeri sana göstermemi ister misin?” dedi. Resulullah (s.a.a), “Evet” buyurdu.

Ravi diyor ki: Melek, kum gibi veya kızıl renkli olan Hüseyin’in öldürüleceği topraktan Resulullah (s.a.a)’e bir avuç verdi. Ümm-ü Seleme o toprağı alıp bir bez parçasında sakladı.

Sabit diyor ki: “Biz oraya ‘Kerbela’ diyoruz.”[9]

8- Ebu Emame’nin Rivayeti
Tarih-i İbn-i Asakir, Tarih-i Zehebî, Mecma-uz Zevaid ve diğer kaynaklarda Ebu Emame’den şöyle rivayet edilmiştir:

Resul-i Ekrem (s.a.a) daha önce eşlerine, “Bu çocuğu -Hüseyin’i- ağlatmayın” buyurmuştu. Bir gün Ümm-ü Seleme’nin sırasıyken Cebrail Resulullah (s.a.a)’in huzuruna geldi. Resulullah (s.a.a) Ümm-ü Seleme’ye kimsenin rahatsız etmemesini tembihledi. Çok geçmeden Hüseyin geldi; Resulullah (s.a.a)’i görünce yanına gitmek istedi; fakat Ümm-ü Seleme daha çabuk davranarak onu bağrına basıp meşgul etmeye çalıştı. Fakat Hüseyin (a.s) ağlamaya başlayınca çaresizce onu bıraktı. Hüseyin doğruca Resulullah (s.a.a)’ın yanına giderek dizleri üzerinde oturdu. O sırada Cebrail Resul-i Ekrem (s.a.a)’e, “Ümmetin bu oğlunu öldürecek!” dedi. Resulullah (s.a.a), “Bana iman ettikleri halde onu öldürecekler mi?” diye sordu. Cebrail, “Evet, buna rağmen onu öldürecekler!” dedi ve sonra o hazrete bir miktar toprak vererek, “Bu özellikte bir toprakta -öldürecekler-” diye ekledi.

Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) çok üzüldü ve Hüseyin kucağında olduğu halde dışarı çıktı. Resulullah (s.a.a)’in simasından Ümm-ü Seleme Hüseyin’in içeri girmesine kızmış olabileceğini düşünerek dedi ki: “Ya Resulullah! Fedanız olayım; siz bize bu çocuğu ağlatmamamızı emretmiş ve yine kimsenin rahatsız etmemesini istemiştiniz. Fakat Hüseyin gelince ben onu engelleyemedim.” Resul-i Ekrem (s.a.a) Ümm-ü Seleme’ye bir cevap vermeden doğru ashabına gitti. Aralarında Ebubekir ve Ömer’in de bulunduğu ashap mescidde oturmuşlardı. O hazret onlara yönelerek, “Ümmetim bunu (Hüseyin’i) öldürüp şehid edecek…” buyurdu. Hadisin sonunda Hüseyin’in mezarının toprağını da onlara gösterdiği geçer![10]

9- Ümm-ü Seleme’nin Rivayetleri
A- Abdullah b. Veheb b. Zemat kanalıyla:
Müstedreku’s-Sahihayn, Tabakat-i İbn-i Saad, Tarih-i İbn-i Asakir ve diğer kaynaklarda Abdullah b. Veheb’den şöyle rivayet edilir: Ümm-ü Seleme (r.a) bana şöyle dedi:

Bir gece Resulullah (s.a.a) uyumak için yatağına uzandı. Fakat çok geçmeden üzüntü ve endişe içerisinde kalktı. Tekrar uzanıp uydu; fakat yine endişe içerisinde uyandı; ama ilk defaki gibi değildi. Üçüncü defa uyuyup üzüntü içerisinde uyanınca elinde kokladığı kızıl renkli bir toprak vardı! Ben, “Ya Resulullah! Bu ne topraktır?” siye sordum. O hazret, “Cebrail bana Hüseynimi Irak topraklarında öldüreceklerini haber verdi. Ben ondan, Hüseyin’in öldürüleceği toprağı bana göstermesini istedim. İşte bu o topraktır” buyurdu.

Hakim bu rivayetin sonunda şöyle yazmaktadır: Bu hadis Buharî ve Müslim’in kuralına göre sahihtir; fakat onların kendisi bunu nakletmemişlerdir![11]

B- Salih b. Erbed kanalıyla:
Taberanî, İbn-i Ebi Şeybe, Harezmî ve diğerleri Salih b. Erbed kanalıyla Ümm-ü Seleme (r.a)’ten şöyle naklederler:

Resulullah (s.a.a) bana, “Kapının önünde otur; hiç kimse beni rahatsız etmesin” buyurdu. Çok geçmeden Hüseyin (r.a) geldi. Her ne kadara engellemek istediysem de o daha çabuk davranarak dedesi Resulullah (s.a.a)’in huzuruna girdi. Bir süre sonda o hazrete dedim ki: “Ya Resulullah! Allah beni siz feda etsin; bana, kimsenin sizi rahatsız etmemesini emretmiştiniz; fakat oğlun geldi; her ne kadar engellemek istediysem de o daha çabuk davrandı. Uzun bir süre geçmesine rağmen sizden bir haber alamayınca odaya göz attım; o sırada Hüseyin karnınızın üzerinde oturduğu halde sizin elinizde bir şeyi çevirerek göz yaşı döktüğünüzü gördüm.” Resulullah (s.a.a), “evet” buyurdu; “Cebrail gelerek bana, ümmetimin bu oğlumu öldüreceklerini haber verdi ve onun şehid olacağı toprağı bana getirdi; elimde olan o topraktı işte.”[12]

C- Matleb b. Abdullah b. Hantab kanalıyla:
Mu’cem-i Taberanî, Zehairu’l-Ukba, Mecma-uz Zevaid ve diğer kaynaklarda Matleb b. Abdullah-i Hantab kanalıyla Ümm-ü Seleme’den şöyle nakledilmektedir:

Bir gün Resulullah (s.a.a) benim evimde oturmuştu. Bana, “kimse yanıma gelmesin” dedi. Ben Resulullah (s.a.a)’in emrini yerine getirmek için kapıda bekliyordu. O sırada Hüseyin (r.a) geldi ve haberim olmadan Resulullah (s.a.a)’in huzuruna girdi. Bir süre sonra Resulullah (s.a.a)’in ağladığını duydum. Bunun üzerine içeriye bir göz attım. O sırada Hüseyin’in Resulullah (s.a.a)’in kucağında oturduğunu ve o hazretin başını ve yüzünü okşayarak ağladığını gördüm! Bunun üzerine, “Vallahi Hüseyin’in içeri geldiğini fark etmedim!” dedim. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: “Cebrail odada benimle birlikteydi. Bana, onu seviyor musun? diye sordu. Ben, evet dedim; dünya ve içindekilerden daha çok. Bunun üzerine, senin ümmetin Kerbela adındaki yerde onu öldürecekler! dedi ve sonra da oranın toprağını bana gösterdi”.

Hz. Hüseyin şehid edileceği zaman kuşatılınca, “Buranın adı nedir?” diye sordu. “Kerbela’dır!” cevabını alınca, “Allah ve Resulü doğru buyurmuşlardır; burası kerb (gam) ve bela diyarıdır” buyurdu![13]

D- Şakik b. Selme kanalıyla
Mu’cemu’l-Kebir-i Taberanî, Tarih-i İbn-i Asakir, Mecma-uz Zevaid ve diğer kaynaklarda Ebu Vâil kakik b. Selme kanalıyla Ümm-ü Seleme’den şöyle nakledilmiştir: Hasan ve Hüseyin (r.a) benim evimde Resulullah (s.a.a)’in yanında oynuyorlardı; o sırada Cebrail nazil olarak, “Senin ümmetin, senden sonra -Hüseyin’e işaret edere- bu oğlunu öldürecekler” dedi. Resul-i Ekrem (s.a.a) bu sözü duyunca Hüseyin’i bağrına basarak ağladı. Sonra, “Bu toprak senin yanında emanet kalsın” buyurdu. Sonra hazret o toprağı öperek, “Ah!” dedi, “Ey kerb -gam- ve bela diyarı!” Daha sora, “Ey Ümm-ü Seleme! Bu toprak kana dönüşünce bil ki oğlum şehid olmuştur” buyurdu. Ravi diyor ki: Ümm-ü Seleme o toprağı bir şişenin içine koyup her gün ona bakarak, “kana dönüşeceğin gün çok büyük bir gündür” diyordu.[14]

E- Said b. Ebi Hind kanalıyla:
Tarih-i İbn-i Asakir, Zehairu’l-Ukba, Tezkiretu’l-Havasi’l-Ümmet ve diğer kaynaklarda Abdullah b. Said b. Ebi Hind kanalıyla babasından ve o da Ümm-ü Seleme (r.a)’den şöyle nakledilmiştir:

Resulullah (s.a.a) benim evimde uyumuştu; o sırada Hüseyin (r.a) gelerek o hazrete doğru gitti. Ben odanın kapısında oturmuştum; gidip Resulullah (s.a.a)’i uyandırmasın diye ona engel oldum. Sonra bir şey dikkatimi çekti ve onu unuttum; bu arada Hüseyin (r.a) kaçarak odaya girdi ve Resulullah (s.a.a)’in karnının üzerine oturdu. Bir süre sonra Resulullah (s.a.a)’in ağladığını duyunca gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Vallahi onun gelişinden haberim olmadı!” dedim. Bunun üzerine Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: “Hüseyin karnımın üzerinde oturduğu zaman Cebrail gelerek, onu seviyor musun? dedi. Ben, evet, dedim. Cebrail, ümmetin onu öldürecektir! Onun öldürüleceği toprağı sana göstermemi ister misin? dedi. Ben, evet deyince Cebrail kanadıyla bu toprağı getirdi bana.” Ümm-ü Seleme diyor ki, ben o hazretin elinde kızıl bir toprağın olduğunu gördüm. O hazret ağlayarak, “Keşke benden sonra seni kimin öldüreceğini bilseydim!” diyordu.[15]

F- Şehr b. Hevşeb kanalıyla:
Fezail-u Ahmed b. Hanbel, Tarih-i İbn-i Asakir, Zehairu’l-Ukba ve diğer kaynaklarda Şehr b. Hevşeb kanalıyla Ümm-ü Seleme’den şöyle nakledilir: Cebrail Resulullah (s.a.a)’in yanındaydı; Hüseyin de benimle birlikteydi; o ağlıyor ve rahat durmuyordu. Nihayet onu bırakmak zorunda kaldım; o da hemen Resulullah (s.a.a)’e koştu. Cebrail o hazrete, “Ya Muhammed! Onu seviyor musun?” diye sordu. Resulullah (s.a.a), “Evet” buyurdu. Bunun üzerine Cebrail, “Fakat ümmetin onu öldürecektir! İstersen onun öldürüleceği toprağı göstereyim sana” dedi ve “Kerbela” denilen o yeri o hazrete gösterdi.[16]

G- Davud kanalıyla:
Tarih-i İbn-i Asakir ve diğer kaynaklarda Davud kanalıyla Ümm-ü Seleme’den şöyle rivayet edilmiştir: Hüseyin, Resulullah (s.a.a)’ın huzuruna girince o hazret çok üzüldü. Ümm-ü Seleme, “Ya Resulullah! Ne oldu size?” diye sordu. O hazret şöyle buyurdu: “Cebrail bana bu oğlumun öldürüleceğini ve Allah’ın onun katiline öfkesinin çok büyük olacağını haber verdi.”[17]

H- Mu’cemu’l-Kebir-i Taberanî, Tarih-i İbn-i Asakir ve diğer kaynaklarda Ümm-ü Seleme’den şöyle nakledilir: Resul-i Ekrem (s.a.a), “Hüseyin b. Ali hicretin altmışıncı yılında öldürülecektir” buyurdu.[18]

I- Mu’cemu’l-Kebir-i Taberanî’de Ümm-ü Seleme’den şöyle rivayet edilmektedir: Resul-i Ekrem (s.a.a), “Hüseyin yaşlılığının başında öldürülecektir” buyurdu.[19]

10- Hz. Aişe’nin Rivayetleri:
A- Ebu Selme b. Abdurrahman’dan:
Tarih-i İbn-i Asakir, Maktel-i Harezmî, Mecma-uz Zevaid ve diğer kaynaklarda Ebu Selme b. Abdurrahman, Aişe’den şöyle nakletmektedir:

Resulullah (s.a.a) Hüseyin’i düzleri üzerine oturtmuştu; o sırada Cebrail gelerek, “Bu senin mi oğlun?” dedi. Resulullah (s.a.a), “Evet” cevabını verdi. Cebrail, “Senden sonra ümmetin onu öldürecektir” dedi; bunun üzerine o hazret ağladı. Cebrail, “İstersen onu öldürecekleri toprağı sana gösteririm” dedi. O hazret, “Evet” dedi. Daha sonra Cebrail Taff topraklarından bir toprak gösterdi.

Başka bir yerde şöyle geçer: Cebrail Taff yönüne işaret etti ve oradan kızıl bir toprak alarak Resulullah (s.a.a)’e gösterip, “Bu onun öldürüleceği topraktır” dedi![20]

B- Urvet b. Zubeyr:
Mu’cem-i Taberanî’de, Urve b. Zubeyr kanalıyla Aişe’den şöyle nakledilmektedir: Resul-i Ekrem (s.a.a) eğildiği halde vahiy geldi; tam o sırada Hüseyin b. Ali içeri girerek doğru gidip o hazretin sırtına sıçrayıp oynamaya başladı. Sonra Cebrail o hazrete, “Onu seviyor musun?” dedi. Resulullah (s.a.a), “Ey Cebrail! Neden oğlumu sevmeyeyim?!” buyurdu. Cebrail, “Senden sonra ümmetin onu öldürecektir!” dedi. Sonra Cebrail elini uzatarak beyaz renkli bir toprak getirip, “Ey Muhammed!” dedi; “Oğlun adı Taff olan bu toprakta öldürülecektir.” Cebrail Resul-i Ekrem (s.a.a)’in yanından ayrıldıktan sonra o toprak Resulullah (s.a.a)’in elinde olduğu halde ağlayarak şöyle dedi: “Ey Aişe! Cebrail bana oğlum Hüseyin’in benden sonra Taff topraklarında öldürüleceğini ve ümmetimin büyük bir imtihandan geçeceğini haber verdi.” Sonra ağlayarak mescidde bulunan ashabına gitti. Ali, Ebubekir, Ömer, Huzeyfe, Ammar ve Ebuzer (r.a) de orada oturmuşlardı. Onlar Resulullah (s.a.a)’in ağladığını görünce, “Ya Resulullah! Sizi ağlatan şey nedir?” diye sordular. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Cebrail bana, oğlum Hüseyin’in benden sonra Taff denilen topraklarda öldürüleceğini haber verdi ve bana bu toprağı getirerek, bu toprağın Hüseyin’in öldürüleceği yerden olduğunu bildirdi.”[21]

C- Makburî kanalıyla:
Tabakat-i İbn-i Saad, Tarih-i İbn-i Asakir’de Osman b. Maskem, Makburi kanalıyla Aişe’den şöyle nakletmektedir:

Resul-i Ekrem (s.a.a) yattığı halde Hüseyin gelerek o hazrete yaklaştı; ben ona engel oldum. Bir süre sonra bir iş içi ayağa kalktığımda Hüseyin, Resulullah (s.a.a)’a ulaşmıştı. O sırada Resulullah (s.a.a) uyanarak ağladı. Ben, “Neden ağlıyorsunuz?” diye sordum. O hazret, “Cebrail bana Hüseyin’in öldürüleceği toprağı gösterdi ve onun katillerine Allah’ın öfkesinin şiddetli olacağını bildirdi” buyurdu. Sonra elini açarak elindeki bir miktar çöl toprak ve kumunu bana göstererek şöyle dedi: “Ey Aişe! Canım elinde olan Allah’a andolsun ki bu olay beni çok üzüyor! (burada İbn-i Asakir’in anlaşılmayan bir sözü var) Benden sonra ümmetimden Hüseyin’i kim öldürecek acaba!!”[22]

D- Abdullah b. Said kanalıyla:[23]Tabakat-i İbn-i Saad, Mu’cem-i Taberanî ve diğer kaynaklarda Abdullah b. Said kanalıyla Aişe’den şöyle nakledilir:

Hüseyin b. Ali Resulullah (s.a.a)’in huzuruna girdi. Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Aişe! Biraz önce şimdiye kadar hiç görmediğim bir meleğin yanıma gelmesine şaşırmıyor musun? O bana bu oğlumun (Hüseyin) öldürüleceğini haber verdi ve eğer istersen onun öldürüleceği toprağı sana göstereyim dedi; sonra elini uzatarak bana kızıl renkli bir toprak gösterdi.”[24]

E- Ümm-ü Seleme veya Aişe’den:
Müsned-i Ahmed ve onun Fezail kitabında, Tabakat-i İbn-i Saad, Tarih-i İslam, Siyer-un Nubela -Zehebî- ve Mecma-uz Zevaid’de Abdullah b. Said’den, o da babasından Aişe veya Ümm-ü Seleme’den (şüphe Abdullah’tan kaynaklanmaktadır), Resulullah (s.a.a)’in bu ikisinden birine şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “O zamana kadar bana gelmeyen bir melek odada yanıma gelerek bana, bu oğlun Hüseyin öldürülecektir; istersen onun öldürüleceği toprağı gösteririm sana, dedi ve kızıl renkli bir toprak çıkarıp gösterdi.”[25]

11- Muaz b. Cebel’den:
Mu’cem-i Taberanî, Maktel-i Harezmî ve Kenzu’l-Ummal’da Abdullah b. Amr-ı As’tan, Muaz b. Cebel’den şöyle rivayet edilir: Resulullah (s.a.a) çehresinin rengi kaçmış bir halde yanımıza gelerek şöyle buyurdu: “Ben Muhammed’im; bütün sözlerin başlangıcı ve sonu bana sunulmuştur. O halde dünyada olduğum müddetçe emrime itaat edin; beni diğer aleme götürdüklerinde de Allah’ın Kitabı’na yönelin; helalini helal ve haramını haram sayın. Ölüm güven ve huzur içinde size yönelmiş, Allah öteden beri böyle takdir etmiştir. Fitneler karanlık gece gibi sizi kuşatacak; bazı peygamberler gittiğinde yelerine başka peygamberler geliyordu. (Fakat şimdi) peygamberlik kaldırılmış, güç ve hükümet dönemi gelip çatmıştır; Allah’ın rahmeti onu hak yere ele geçirene ve ona girdiği gibi ondan tertemiz dışarı çıkana olsun.” Sonra bana yönelerek, “Ey Muaz! Şimdi say” dedi; ben beşe varınca, “Allah Yezid’den bereketini alsın” buyurdu. Sonra gözleri yaşardığı halde şöyle devam etti: “Hüseyin’imin şehadetinden dolayı bana baş sağlığı dilediler; toprağını bana getirip katilini tanıttılar. Canım elinde olan Allah’a andolsun ki o yardımına koşmayan insanların arasında öldürülecek ve Allah da dilleriyle kalpleri arasına ayrılık düşürecektir.[26] Ve onların en kötüsünü onlara musallat edecek, zelil edip dağıtacaktır onları.” Sonra şöyle buyurdu: “Salahiyeti olmadığı halde hilafete seçilen, benim halifemi ve halifemin halifesini öldüren zefk-u sefa süren halifeden dolayı Âl-i Muhammed’in yeni yetme fidanlarına eyvahlar olsun!”[27]

12- Said b. Cemhan’ın rivayeti:
Tarih-i İbn-i Asakir, Zehebî ve İbn-i Kesir, Said b. Cemhan’dan şöyle rivayet eder: Cebrail Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gelerek ona Hüseyin’in öldürüleceği yerin toprağından bir miktar getirdi ve oranın isminin “Kerbela” olduğunu söyledi; o hazret de, “Kerb (gam) ve bela!” buyurdu.[28]

13- İbn-i Abbası’ın Rivayetleri:
A- Ebu Zuhâ kanalıyla:
Maktel-i Harezmî’de, Ebu Zuhâ, İbn-i Abbas’tan naklen şöyle rivayet eder: Biz ve -sayıları çok olan- tüm ehlibeyt Hüseyin’in Taff topraklarında şehid olacağında hiç şüphemiz yoktu.[29]

B- Said b. Cübeyr kanalıyla:
Tarih-i İbn-i Asakir’de Said b. Cübeyr kanalıyla İbn-i Abbas’tan şöyle rivayet edilmektedir: Allah Teala, Resul’üne şöyle vahyetti: “Ey Muhammed! Ben Zekeriyya oğlu Yahya’nın kanının intikamı olarak yetmiş bin kişiyi öldürdüm ve senin kızının oğlunun (Hüseyin’in) intikamında ise (iki kez tekrarlayarak) yetmiş bin ve yetmiş bin kişi öldüreceğim.”[30]

İbn-i Abbas’ın rivayetlerinin geriye kalanını -Allah’ın izniyle- İmam Hüseyin (a.s)’ın şehadetinin nedenini incelerken getireceğiz.

Şunu da hatırlatalım ki, İbn-i Kavluveyh, “Kamil-uz Ziyaret” kitabının “Resulullah’ın buyruğu” bölümünde, ümmetin Resul-i Ekrem (s.a.a)’den sonra Hüseyin (a.s)’ı şehid edeceğine dair o hazretten yedi rivayet kaydetmiştir.[31]

14- Emirulmüminin Ali (a.s)’ın rivayetleri
A- Ebu Hibre kanalıyla:
Mu’cem-i Taberanî’de İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı bölümünde Ebu Hibre kanalıyla şöyle rivayet edilmektedir: Ben Ali’nin yanındaydım; Kufe’ye girince minbere çıkıp Allah’a hamd ve sena ederek, “Sizin aranızda peygamberinizin oğluna bir musibet ulaşırsa ne yaparsınız?” dedi. Halk, “Biz onu desteklemekten yüzü ak çıkarız” dediler. Bunun üzerine Ali şöyle buyurdu: “Canım elinde olan Allah’a andolsun ki, o size gelecek, siz ise onun kanını dökmek için kıyam edip onu ve yarenlerini öldüreceksiniz!” Sonra şu beyitleri okudu:

“Onlar onu vaadlerle aldatıyor, sonra kaçış arıyorlar

Oysa ne kaçışları mümkündür ve ne de mazeretleri kabul edilir.”[32]

B- Hanî b. Hanî kanalıyla:
Mu’cem-i Taberanî, Tarih-i İbn-i Asakir, Tarih-i İslam-i Zehebi ve diğer kaynaklarda Hanî b. Hanî kanalıyla Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir: Hüseyin b. Ali’yi şehid edecekler; ben onun şehid edileceği toprağı tanıyorum; o iki nehrin arasındaki toprakta şehid edilecektir![33]

C- Maktel-i Harezmî’de şöyle geçiyor: Müminlerin Emiri Ali b. Ebutalib Sıffin üzerine giderken Kerbela’da inerek İbn-i Abbas’a, “Burayı tanıyor musun?” diye sordu. İbn-i Abbas, “hayır!” cevabını verdi. Hz. Ali (a.s), “Eğer tanısaydın sen de benim gibi ağlardın!” buyurdu ve sonra şiddetle ağlayarak, “Bana ne Süyfanolulları’ndan?!” dedi. Daha sonra oğlu Hüseyin’e dönere şöyle devam etti: “Oğlum! Sabırlı ol! Babandan sonra onlardan çekeceklerin babanın onlardan çektiğiyle aynıdır.”[34]

D- Hasan b. Kesir’den:
“Siffin” kitabında Hasan b. Kesir kanalıyla babasından şöyle rivayet edilir: Ali (a.s) Kerbela’da inerek durdu. Ona, “Ey Müminlerin Emiri! Burası Kerbela’mıdır?” diye sorulduğunda, “Gam ve bela diyarıdır” buyurdu, sonra eliyle bir yere işaret ederek şöyle devam etti: “Orası eşyalarını indirecekleri yerdir; orada da bineklerinden inecekler” başka bir yere de işaret ederek, “Orada da kanları dökülecektir” buyurdu.[35]

E- Esbağ b. Nebateh’den:
Zehairu’l-Ukba’da ve diğer kaynaklarda Esbağ b. Nebateh’den şöyle rivayet edilir: Ali (a.s)’la birlikte Hüseyin’in mezarının olacağı yerden geçtik. Orada Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Orası eşyalarını indirecekleri yerdir; orada da bineklerinden inecekler ve orada da kanları dökülecektir. Muhammed’in Ehl-i Beyt’inden bir grubunu bu çölde şehid edecekler; onların şehadetine gökler ve yer ağlayacaktır.”[36]

F- Gurfe-i Ezdî’den:
Usdu’l-Gabe’de Gurfe b. Ezdî’den şöyle rivayet edilir: Ali (a.s)’nin hakkında şüpheye düştüm. Onunla birlikte Fırat kıyısına doğru giderken o hazret aniden yoldan çıkarak durdu. Biz de etrafında daire oluşturarak durduk. Sonra eliyle bir yere işaret ederek, “Burası eşyalarını indirecekleri, bineklerinden inecekleri ve kanlarının döküleceği yerdir” buyurdu. Sonra şöyle devam etti: “Göklerde ve yerde Allah’tan başka yar ve yaveri olmayana babam feda olsun!” Hüseyin öldürülünce ben onların şehid edildikleri yere gittim ve oranın, bu olay vuku bulmadan yıllar önce Ali’nin en küçük bir yanılma olmaksızın haber verdiği yer olduğunu gördüm; ondan sonra içimde doğan şüpheden dolayı Allah’tan bağışlanma diledim ve Ali’nin (r.a) daha önce kendisine vaat edilenin dışında bir şey söylemediğini anladım.[37]

G- Ebu’l Cuhayfe’den:
Nasr b. Muzahim’in “Sıffin” adlı kitabında şöyle geçer: Urveti’l-Barikî, Said b. Veheb’e gelerek şöyle dediğini duydum: Kendin Ali b. Ebutalib’den duyduğun sözü bana anlat. Said, olsun dedi; Mihnef b. Selim beni Ali’nin huzuruna gönderdi. Ben Kerbela’da o hazretin huzuruna girince eliyle bir yere işaret ederek, “Burası, burası” buyurduğunu gördüm. Birisi, “Burada ne var; ey Müminlerin Emiri?” diye sordu. O hazret şöyle buyurdu: “Âl-i Muhammed’den büyük bir kişi burada inecek; eyvah onların sizden çekeceklerine ve eyvah onlardan dolayı size.” Adam, “Ey Müminlerin Emiri! Bu sözlerle ne demek istiyorsunuz?” diye sordu. O hazret, “Eyvah onlara; çünkü sizler onları öldüreceksiniz! Eyvah onlardan dolayı size; çünkü Allah Teala onları şehid etmeniz nedeniyle sizi cehenneme atacaktır” buyurdu.

Rivayetin bu bölümü şu şekilde de geçmiştir: “O halde eyvah olardan dolayı size ve eyvah sizden dolayı onlara.” Adam, “Onlardan dolayı bize eyvah buyurduğunuzu anladım; fakat bizden dolayı onlara eyvahı anlayamadık” demesi üzerine o hazret, “Onların öldürüldüğünü gördüğünüz halde onlara yardım edemeyeceksiniz.”[38]

H- Avn b.Ebi Cuhayfe’den:
Tarih-i İbn-i Asakir’de Avn b. Cuhayfe’den şöyle nakledilir: Biz Ebu Abdullah-i Cedelî’nin evinin yanında oturmuştur; o sırada Melik b. Sehar-i Hemdan’i gelerek, “falancanın evini bana gösterin” dedi. Biz, “Niçin buraya gelmesi için birini onun peşine göndermiyorsun?” dedik. O adam gelince ona şöyle dedi: Ebu Mihnef’in bizi Müminlerin Emiri (a.s)’ın huzuruna gönderdiğinde, o hazretin Fırat kenarında, “Resulullah (s.a.a)’in evlatlarından bir grubu burada inecekler ve işte burada onları öldürecekler; eyvah onlardan dolayı size ve eyvah sizden dolayı onlara!” buyurduğunu hatırlıyor musun?[39]

I- Tarih-i İbn-i Asakir’de şöyle geçmektedir: Muhammed b. Sa’d ve diğerleri Ali b. Ebutalib’den şöyle rivayet etmişlerdir: O hazret Sıffin’e giderken Kerbela hurmalıklarının yanından geçtiğinde orasının isminin ne olduğunu sordu, “Kerbela” olduğunu söylediklerinde, “Gam ve bela!” buyurdu ve orada bineğinden inerek oradaki bir ağacın yanında namaz kıldıktan sonra, orada bir yere işaret ederek şöyle buyurdu: “Burada, sahabeden sonra şehidlerin en üstünü olacak, hesaba tabi tutulmadan cennete girecek kişiler şehid düşecektir.” Oradakiler oraya bir alamet bıraktılar ve daha sonra Hüseyin orada şehid oldu.[40]

J- Neciy-i Hazremî’den:
Müsned-i Ahmed, Mu’cem-i Taberanî, Tarih-i İbn-i Asakir, h. Ve diğer kaynaklarda, Abdullah b. Neciy kanalıyla babasından şöyle rivayet edilmektedir: Ali (r.a)’le birlikte Sıffin’e giderken ordu Neyneva’ya ulaşınca o hazretin, “Fırat suyu kıyısına sabırlı ol ey Eba Abdullah! Sabırlı ol ey Eba Abdullah!” diye feryat ettiğini gördüm. Ben o hazrete, “Ey Müminlerin Emiri! Olay nedir?” diye sordum. Hazret şöyle buyurdu: “Bir gün Resulullah (s.a.a)’in huzuruna gittiğimde o hazretin ağladığını gördüm; Ya Resulullah! Birisi mi sizi rahatsız etti? Neden gözlerinizden yaş döküyorsunuz? diye sordum. Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: “Biraz önce Cebrail buradan çıktı. O bana, Hüseyin’in Fırat kenarında şehid edileceğini haber verdi ve sonra, mezarının toprağını sana göstermemi ister misin? dedi. Ben, evet, dedim. Bunun üzerine elini uzatarak oranın toprağından bir avuç alıp bana verince ağlamaktan kendimi alamadım.”[41]

Başka bir rivayette ise şöyle geçmektedir: Neciy-i Hazremî’nin babası Müminlerin Emiri Ali için abdest gereçlerini yanında bulunduruyordu. Sıffin’e giderken Neyneva’ya ulaştıklarında diyor ki, Ali, “Ey Eba Abdullah sabırlı ol; ey Eba Abdullah Fırat suyu kıyısında sabırlı ol!” diye feryat etti. Ben, “Ebu Abdullah kimdir?” diye sordum… Ali (a.s), “…Mezarının toprağını koklamak ister misin?” buyurdu.[42]

K- Amir-i Şa’bî’den:
Tabakat-i İbn-i Saad, Tarih-i İbn-i Asakir, Zehebî ve Tezkiretu’l-Havasi’l-Ümmet’de Amir-i Şa’bî’den şöyle rivayet edilmiştir: Ali, Fırat kıyısında, “Ey Eba Abdullah! Sabırlı ol” dedi ve sonra şöyle devam etti: “Resulullah (s.a.a)’in huzuruna girdiğimde ağladığını gördüm. Bir şey mi oldu? diye sordum. O hazret buyurdu ki: Cebrail bana Hüseyin’in Fırat kıyısında öldürüleceğini haber verdi ve sonra, mezarının toprağını sana göstermemi ister misin? dedi. Ben, evet dedim. Sonra toprağından bir avuç alarak benim elime bıraktı; bu nedenle ben göz yaşımı tutamadım.”[43]

L- Kudeyr-uz Zubbi’den:
Tarih-i İbn-i Asakir’de Kudeyr-i Zubbi’den şöyle nakledilmektedir: Ali’yle birlikte Kerbela’da üzerlik bitkilerinin yanında idim; o hazretin yerden bir deve kığı alarak elinde sıkıp ufaladığını ve sonra şöyle buyurduğunu gördüm: “Bu yerden, sorgu ve suale tabi tutulmadan cennete girecek kişiler çıkarılacaktır.”[44]

M- Herseme’den:
Mu’cem-i Taberanî’de Herseme’den şöyle rivayet edilmektedir: Ali’yle birlikte Kerbela’dan geçen nehrin kıyısında yürüyorduk; o sırada altında geyik kığı bulunan bir ağaç gördük. O hazret eğilerek ondan bir avuç alıp kokladı ve sonra, “Bu topraktan sorgu ve suale tabi tutulmadan cennete girecek olan yetmiş bin kişi çıkacaktır” buyurdu.[45]

Hareseme’nin Kerbela’da İmam Ali (a.s)’ın huzurunda olduğunu çeşitli raviler kaydetmiş ve onun dilinden bu kıssayı nakletmişlerdir; öyle ki bunlardan her birinin sözü diğerinin sözünü onaylamaktadır; bunlardan bazıları şöyledir:

1- Herseme’nin azad ettiği kölesi olan Neşit’in sözü:

Maktel-i Harezmî, kendi senediyle Neşit Ebu Fatıma’dan şöyle nakledilmiştir: Efendim Herseme Sıffin’den dönünce onu karşılamaya gidip hoş geldin dedik. O sırada, yanımızdan geçen bir koyundan kığı çıktı; Herseme onu görünce dedi ki: Bu hayvan bana bir olayı hatırlattı: Biz Ali’nin safında Siffin’den dönerken Kerbela’da konakladık. O, sabah namazını bölgedeki ağaçların arasında bize imamlık yaparak kıldı. Namazdan sonra yerden ceylanın kurumuş kığını alarak elinde sıktı ve sonra koklayarak bize dönüp, “Burada sorgu ve suale tabi tutulmadan cennete girecek olan kişiler şehid edilecektir.” dedi.[46]

2- Ebu Abdullah Zubbi’den:

Tabakat-i İbn-i Saad ve Tarih-i İbn-i Asakir’de kendi senediyle Ebu Abdullah Zubbi’den şöyle riayet edilmiştir: Harseme Zubbi[47] Ali safında Sıffin savaşından dönünce onun ziyaretine gittik. O dükkanında oturmuştu. Herseme’nin, Müminlerin Emiri Ali’nin koyu taraftarlarından sayılan ve o hazretin sözlerini hüccet olarak kabul eden Cerdâ isminde bir eşi vardı. O sırada yanımızdan geçen ona ait bir koyun kığ çıkardı. Bunun üzerine Harseme, eşine dönerek bu koyunun hareketi bana, Ali’nin insanları, “bunu nereden biliyor?” diye hayrete düşüren bir hareketini hatırlattı. Biz Sıffin’den dönerken Kerbela’da konakladık ve Ali bizimle birlikte sabah namazını bölgenin ağaçları arasında ve kum tepeleri üzerinde kıldı ve sonra oradaki ceylanların kurumuş kığlarından bir avuç alarak koklayıp, “Ah, ahh” dedi; “Burada, sorgu ve suale tabi tutulmadan cennete girecek olan kişiler öldürülecektir.”

Ravi şöyle diyor: O sırada odasında oturmuş olan Herseme’nin eşi Cerdâ, kocasına hitaben, “İmam’ın sözünü inkar etme; çünkü söylediği şeyi senden daha iyi biliyor” dedi.[48]

3- Herseme b. Selim’den:

Ebu Ubeyde Herseme b. Selim’den şöyle rivayet etmektedir: Ali b. Ebutalib’le Sıffin savaşına katıldık; Kerbela’ya inince, o, namazda bize imamlık yaptı; namazın selamından sonra oranın toprağından bir avuç alıp koklayarak şöyle dedi: “Ne mutlu sana ey toprak! Senden, sorgu ve suale tabi tutulmadan cennete girecek kişiler çıkacaktır.”

Ravi şöyle diyor: Herseme dönüp Ali’nin koyu Şia’larından olan eşinin yanına gidince ona, “Sevdiğin Ali’den seni şaşıracak bir şeyi anlatmamı ister misin? Kerbela’ya ulaştığımızda orada konakladık. Ali oranın toprağından bir avuç koklayıp şöyle dedi: “Ne mutlu sana ey toprak! Kıyamet günü senden, sorgu ve suale tabi tutulmadan cennete girecek kişiler çıkacaktır.” Söyle bakalım; Ali gaybı nereden biliyor? Cerdâ, bırak bu lafları dedi, ey adam! Ali, doğru ve hak dışında bir şey söylemez.

Yıllar sonra Ubeydullah b. Ziyad Hüseyi’le savaşmak için grup grup asker gönderiyordu. Ben de bu savaş için gönderilen atlılar arasındaydım. Ordumu Hüseyin ve yarenlerine ulaşınca ben, Ali’yle birlikte konakladığımız yeri gördüm. Özellikle toprağından bir avuç alıp kokladığı yeri çok iyi tanıyarak onun sözlerini hatırladım ve bu hareketimden dolayı çok pişman oldum. Bunun üzerine atımdan inerek doğru Hüseyin’in huzuruna gittim; selam vererek orada babasından duyduğum şeyleri anlattım. Sonra Hüseyin, “Buna rağmen bizim yanımızda mısın, yoksa karşımızda mı?” diye sordu. Ben, “Ey Resulullah (s.a.a)’in oğlu! Ne sizin yanınızdayım ve ne de karşınızda; ben yerimi yurdumu, çoluk çocuğumu bırakarak buraya geldim ve İbn-i Ziyad’ın onlara bir zarar ulaştırmayacağından emin değilim” dedim. İmam, “O halde bizim öldürülüşümüzü görmemek için burada kaç. Çünkü Muhammed’in canı elinde olan Allah’a andolsun ki kim bizim öldürülüşümüzü ve yardım isteyişimizi gördüğü halde yardımımıza koşmazsa, Allah onu cehenneme atacaktır.” Ben bu sözleri duyunca, bu olaya tanık olmamak için çöle yönelerek kaçtım.[49]

4- Sumeyr kızı Cerdâ’dan:

Cerdâ, kocadı Hersem b. Selmî’den şöyle naklediyor: Savaşlardan birinde Ali’yle çıkmıştık. Kerbela’ya ulaşınca ağaçların altında konakladık. Ali orada namaz kıldı ve o bölgenin topraklarından bir avuç alarak koklayıp şöyle dedi: “Ne mutlu sana ey toprak! Senin üzerinde, hiçbir sorgu suale tabi tutulmadan cennete girecek olan kişiler şehid edilecektir.”

Sonunda o savaştan döndük ve Ali de şehid edildi. Ben olayı unutmuştum. -Yıllar sonra- kendimi, Hüseyn’e karşı savaşa giden orduda buldum. Kerbela’da o ağacı görünce o olayı hatırlayıp atıma bindim ve doğru Hüseyin’in huzuruna giderek, ey Resulullah’ın torunu! Müjdeler olsun sana… dedim ve olayı kendisine anlattım. O hazret bana, “Buna rağmen bizimle birlikte misin, yoksa bize karşı mısın?” diye sordu. Ben, ne seninleyim ve ne de sana karşıyım. Ben çoluk çocuğumu, falan ve filan şeyi[50] bırakarak geldim, dedim. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “O halde çöllerin yolunu tut; Hüseyin’in canı elinde olan Allah’a andolsun ki, kim bizim şehadetimize tanık olursa cehenneme girecektir.”

Ben geri döndüm ve onun şehadetine tanık olmamak için çöllerin yolunu tuttum.[51]

N- Şeyban b. Mahrim’den:
Mu’cem-i Taberanî, Tarih-i İbn-i Asakir, Mecma-uz Zevaid ve diğer kaynaklarda Meymun kanalıyla Osman’ın taraftarı ve Ali’nin düşmanlarından olan Şeyban b. Mahrim’den şöyle rivayet edilmiştir:

Ali’yle birlikte Sıffin savaşından dönüyorduk; bir yerde konakladık; Ali oranın isminin ne olduğunu sordu. Kerbela olduğunu söyledik kendisine. Bunun üzerine, “gam ve bela…” buyurdu. Sonra bineğine binerek, “Burada, Resulullah’ın huzurunda şehid olmadıkları halde yeryüzündeki tüm şehidlerden üstün olan kişiler şehid olacaklardı” buyurdu. Ben, Ka’be’nin Rabb’ine andolsun ki bu da onun yalanlarından biridir, diyordum. Bu arada güzüm, biraz ötedeki bir merkep leşine takıldı. Bunun üzerine köleme, o merkebin ayağını baba getirmesini emrettim. O bu emrimi yerine getirince, onu Ali oturmuş olduğu yere diktim.

Yıllar sonra Hüseyin öldürülünce arkadaşlarıma, gelin durumu yakından görelim dedi. Sora hareket ederek oraya geldik, Hüseyin’in cenazesinin alamet bıraktığım yere ve ashabının da cenazelerinin etrafına düştüğünü gördüm.[52]

İbn-i Kavluveyh de “Kamil-uz Ziyaret” kitabında İmam Hüseyin (a.s)’ın şehadeti hakkında Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s)’dan dört hadis rivayet etmiştir.[53]

15- Enes b. Haris’in Rivayeti ve Şehadeti
Buharî Tarihi, İbn-i Asakir, İstiab ve diğer kaynaklarda Nebih’in torunu Enes b. Haris’in Kerbela’ya gidip İmam Hüseyi (a.s)’ın safında şehid olmadan önce şöyle dediği kaydedilmiştir: Şahsen Resulullah (s.a.a)’ten şöyle duydum: “Bu oğlum (Hüseyin) Kerbela ismindeki bir yerde öldürülecektir; o gün oluca onun yardımına koşmalıdır.” O hazretin bu tavsiyesi nedeniyle Enes b. Haris Kerbela’ya giderek İmam Hüseyin (a.s)’ın safında şehid oldu.[54]

Musiru’l-Ahzan kitabında şöyle geçmektedir:

Enes b. Haris-i Kahili (savaşmak için İmam Hüseyin (a.s)’ın ordusunda) ileri çıkarak şu beyitleri okudu:

Bildi bilir kişimiz ve Zevdan

Handefiyun ve Kays-i İylan

Benim kavmin rakiplere afettir

Ey kavim aslanlar gibi yırtıcı olun

Ey kavim bu darbeyi karşılayın şimdi

Alioğulları Rahman’ın izleyicisi

Harboğulları ise şeytanın takipçisi.[55]

16- Esedoğullarından Bir Kişi
İbn-i Saad kendi Tabakat’ında ve İbn-i Asakir de kendi Tarih’inde Uryan b. Heysem b. Esved-i Nehaî-i Kufîi’l-A’ver’den şöyle rivayet etmektedir: Babam çölde yaşıyordu. Tesadüfen daha sonraları İmam Hüseyin (a.s)’ın Kufelilerle savaştığı yerin yakında konaklamıştık! Biz o zamanlar çöle gittiğimizde o çevrede Esedoğulları’ndan bir kişiyi görüyorduk. Bir gün babam ona, görüyorum ki burada kalıcı olmuşsun, dedi. Adam, bana, Hüseyin (a.s)’ın burada öldürüleceğini haber verdiler; ben, mümkünse onu görüp safında şehid olmak için geldim dedi.

Hüseyin şehid edilince baba, gidip bakalım Esedoğulları’ndan olan adam da şehid olmuş mudur? dedi. Böylece savaş meydanına gittik; etrafı gezdiğimizde Esedoğulları’ndan olan o adamın da öldürüldüğünü gördük.[56]

Buraya kadar, Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt mektebinden veya sadece Ehl-i Sünnet mektebinde Kerbela vakasından yıllar önce İmam Hüseyin (a.s)’ın şehid olacağını haber veren rivayetlere değindik. Biz Ehl-i Beyt mektebi izleyicilerinin değindiği rivayetleri bırakıp her iki mektebin ittifak ettiği rivayetlerde de sadece Ehl-i Sünnet mektebi izleyicilerinin rivayetlerini seçtik.

Şimdi ise, hiçbir mektebin rivayetini diğerine tercih etmeksizin her iki mektebin muteber ve meşhur kaynaklarına müracaat ederek İmam Hüseyin (a.s)’ın neden şehadeti tercih ettiğini inceleyeceğiz.

——————————————————————————–
[1] – Soyu Hz. Davud (a.s)’a dayanan ve o dönemde kendi dininde bir makam sahibi olan Re’su’l-Calut ehl-i kitabın liderlerinden biridir.
[2] – Tarih-i Taberî, c. 2, s. 287; Avrupa basımı; Mu’cem-u Taberanî, İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı bölümü, s. 128, hadis: 61 -Ebu’l Kasım Süleyman b. Ahmed’in eseri- (ö: 360 kameri), bu kitap Aziz Tabatabaî’nin kalemiyle hazırlanan ve Kum’da basılan “el-Hüseyin ve’s Süne” adlı mecmuada yer almıştır. Bu mecmuada, bunun dışında Fezail-u İmam Ahmed b. Hanbel ve Fezail-u İmam Hüseyin (a.s) kitabından da kaydedilmiştir; ve yine Tarih-i İbn-i Asakir, h. 641; Siyer-un Nubela, c. 3, s. 195.
[3] – Mu’cem-i Taberani, h. 85; Tabakat-i İbn-i Sa’d İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı hakkında, h. 277; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 639 ve 640; Tarih-i Zehebî, c. 3, s. 11; Siyer-un Nubela, c. 3, s. 195; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 139; Maktel-i Harezmî -İmam Hüseyin (a.s)’ı şehadeti hakkında Ka’b’dan rivayetler kaydetmiştir- c. 1, s. 165; Tehzib-ut Tehzib, c. 2, s. 347; er-Ravz-un Nezir Şerh-u Mecmuu’l-Fıhki’l-Kebir -Hüseyin b. Ahmed b. Hüseyin-İslam Seyyağii’l-Himî-İslam Sen’anî (ö: 1221 hicri)- Bunların rivayeti arasında birazcık fark gözlemlenmektedir. Burada şunu da hatırlatalım ki, biz Ka’b ve onun rivayetlerine güvenmediğimiz halde onun sözlerini de burada kaydetmemizin nedeni, Şehitler serveri İmam Hüseyin (a.s)’ın şehadeti hakkında Resulullah (s. a.a)’den nakledilen rivayetlerin tevatür haddine ulaşması nedeniyle Ka’b’ın da diğerleri gibi İmam Hüseyin (a.s)’ın şehadetiyle ilgili rivayeti Resul-i Ekrem (s. a.a)’den duymuş olma ihtimalini taşımasıdır. Ve yine onun, bu söylediklerini ehl-i kitabın kitaplarındanokuduğu da söylenebilir.
[4] – Kamilu’z-Ziyaret -İbn-i Kavluveyh- Murtazaviye basımı – Necef, 1356, s. 64 – 67, 19, 20 ve 21. bölümler.
[5] – Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 87-88; Zehairu’l-Ukba, s. 119. Biz burada Harezmî’den naklettik. Fakat buna rağmen, bu rivayet tarihî gerçeklerle bağdaşmıyor. Çünkü Esma kocası Cafer b. Ebutalib’le birlikte Habeş’teydi ve Hayber’in fethinden sonra kocasıyla birlikte Habeş’ten döndü. Oysa İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) o Habeş’ten dönmeden önce dünyaya gelmişlerdi. Ancak bu kadının Şehitler efendisi Hamza’nın eşi Umeys kızı Selma olabilir; onun hayatı için bkz. Usdu’l-Gabe, c. 5, s. 479.
[6] – Müstedreku’s-Sahihayn, c. 3, s. 176 ve s. 179′da da bu rivayet özetle kaydedilmiştir; Tarih-i İbn-i Asakir, c. 31, h. 631 ve buna yakın olarak h. 630; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 179; Menakıb-ı Harezmî, c. 1, s. 159 ve s. 162′de daha farklı bir açıklamayla; Tarih-i İbn-i Kesir, c. 6, s. 230 ve yine c. 8, s. 199′da ona işaret etmektedir; Emali’ş- Şecerî, s. 188; Fusulu’l-Muhimme -İbn-i Sebbağ-i Maliki-, s. 145; er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 89; Savaik, s. 115 ve başka bir baskısında, s. 190; Kenzu’l-Ummal, eski basım, c. 6, s. 223; el-Hasaisu’l-Kubra, c. 2, s. 125. Ehl-i Beyt mektebi kitaplarında Musiru’l-Ehzan’da, s. 8, Luhuf -İbn-i Tavus-, s. 2-7.
[7] – Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 163-164. Biz burada özetle naklettik.
[8] – Tarih-i İbn-i Asakir, c. 8, s. 199 ve Ehl-i Beyt Mektebinde Emali-i Şeyh Saduk, c. 1, s. 323; Musiru’l-Ahzan, s. 7-10; bunun sonunda önemli konular kaydedilmiştir; el-Lühuf, s. 7-9.
[9] – Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 242 ve 265; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 615 ve 617; Tehzib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 325; Mu’cem-i Taberanî, h. 47; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 160-162; Tarihu’l-İslam-i Zehebî, c. 3, s. 10; Siyer-un Nubelâ, c. 3, s. 194; Zehairu’l-Ukba, s. 146-147; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 187 ve s. 190 “Hasan” diye adlandırdığı başka bir senetle; Tarih-i İbn-i Kesir, c. 6, s. 229, bu kaynakta şöyle geçer: Biz Hüseyin’in Kerbela’da öldürüleceğini duyduk. Ve yine c. 8, s. 199; Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 266; Savaik, s. 115; Delail-i Ebu Nuaym, c. 3, s. 202; er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 192; el-Mevahibu’l-Ledünniyye -Kastalanî-, c. 2, s. 195; Hasais-i Siyutî, c. 2, s. 25; Mevaridu’z-Zemean bi Zevaid-i Sahih İbn-i Habban-i Ebubekr-i Heysemî, s. 554. Ve Ehl-i Beyt Mektebi kaynaklarında: Emali-i Şeyh Tusî, (ö: 460 kameri), Necef Ne’man basımı, 1384 kameri,c. 1, s. 221; bu kitapta şöyle geçer: Meleklerin ileri gelenlerinden biri.
[10] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 18; Tehzib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 325; Tarih-i İslam -Zehebî- c. 3, s. 10; Siyer-un Nubelâ, c. 3, s. 10; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 189; Tarih-i İbn-i Kesir, s. 8, s. 199; er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 93-94; Emali-i Şecerî, s. 186. Ebu Emame’nin ismi de Seddâ b. İclan’dır.
[11] – Müstedreku’s-Sahihayn -Hakim-, c. 4, s. 398; Mu’cemu’l-Kebir-i Taberanî, h. 55; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 619-621; Tabakat-i İbn-i Saad, İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı bölümünde, h. 267; Tarih-i İslam -Zehebî-, c. 3, s. 11; Siyer-un Nubelâ, c. 3, s. 194-195; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 158-159 özetle; Zehairu’l-Ukba -Muhibb Taberî- s. 148-149; Tarih-i İbn-i Kesir, c. 6, s. 230; Kenzu’l-Ummal, -Muttaki Hindî-, c. 16, s. 266.
[12] – Mu’cemu’l-Kebir-i Taberanî, İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı bölümü, h. 54, s. 124; Tabakat-i İbn-i Saad, h. 268, Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 158; Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 226; ve İbn-i Ebi Şeybe onu kendi Musnef’inin 12. cildinde daha farklı bir beyanla kaydetmiştir.
[13] – Mu’cemu’l-Kebir-i Taberanî, h. 53, s. 125; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 188-189; Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 265; Zehairu’l-Ukba, s. 147 özetle; Nezm-ud Durer, s. 215, -Hafız Cemaluddin Zerendî’nin eseri-.
[14] – Mu’cem-i Taberanî, h. 51, s. 124; Tarih-i İbn-i Asakir, c, s. 622; Tehsib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 325; Zehairu’l-Ukba, s. 147 özetle; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 189; Tarh-ut Tesrib -Hafız Irakî-, c. 1, s. 42; el-Mevahibu’l-Ledünniyye, c. 2, s. 195; el-Hasaisu’l-Kubra -Siyutî-, c. 2, s. 152; es-Sıratu’s-Sevâ Şeyhani Medenî, s. 93; Cevheretu’l-Kelam, s. 120; er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 92-93.
[15] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 625; Zehairu’l-Ukba, s. 147; Fusulu’l-Muhimme, s. 154; Tezkiretu’l-Havvasi’l-Ümme, s. 142, İmam Hüseyin (a.s)’dan naklen; Emali-i Şecerî, s. 163, 166 ve 181.
[16] – Ahmed b. Hanbel’in Fezail kitabından Fezailu’l-Hasan-i ve’l Hüseyin bölümü, h. 44, s. 23 Mecmua ve İbn-i Saad’ın Tabakat’ından, h. 272; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 624; halifeler tarihi hakkında Ikdu’l-Ferid; bu kitapta bunu Ümm-ü Seleme’ye nispet vermiştir; Zehairu’l-Ukba, s. 147.
[17] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 623; Tehzib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 325; Kenzu’l-Ummal, c. 13, s. 112; er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 93.
[18] – İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı, h. 41, s. 121, Mecmua ve Tarih-i İbn-i Asakir’den, h. 634; Tahzib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 325; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 189; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 161; Emali-i Şecerî, s. 184.
[19] – Mu’cem-i Taberanî’de İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı, h. 42, s. 121, el-Mecmua ve Emali-i Şecerî’den, s. 184.
[20] – Tabakat-i İbn-i Saad, h. 269; Tarih-i İbn-i Asakir, İmam Hüseyin’in hayatı bölümünde, h. 627; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 159; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 187-188; Kenzu’l-Ummal, c, c. 13, s. 108 ve onun eski basımı, c. 6, s. 223; Savaiku’l-Muhrika, -İbn-i Hacer-, s. 115 ve diğer bir baskıda, s. 19; Hasais-i Siyutî, c. 2, s. 125-126; Cevheretu’l-Kelam -Kara Gulu-, s. 117 ve Ehl-i Beyt Mektebi kaynaklarından: Emali-i Şeyt Tusî, c. 2, s. 325; Emali-i Şecerî, s. 177, bu kaynakta ayrıntılı bir şekilde kaydedilmiştir.
[21] – Mu’cem-i Taberanî, İmam Hüseyin’in hayatı, h. 48, s. 123, el-Mecmua ve Mecmau’z-Zevaid’den, c. 9, s. 187; E’lam-un Nubuvve -Maverdi-, s. 83; Emali-i Şecerî, s. 166.
[22] – Tabakat-i İbn-i Saad, İmam Hüseyin’in hayatı, h. 270; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 628.
[23] – Abdullah b. Said, Ebu Hind-i Fezari, ö.147 kameri Sıhah-ı Sitte’nin ricallerindendir.
[24] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 627; Mu’cemu’l-Kebir-i Taberanî, h. 49; s. 123, el-Mecmua’dan; Kenzu’l-Ummal, c. 13, s. 113; Tarih-i İbn-i Kesir, c. 8, s. 199 ve Ehl-i Beyt Mektebi takipçilerinden: Musiru’l-Ahzan, s. 8.
[25] – Müsned-i Ahmed, c. 6, s. 294; onun Fezail kitabında, İmam Hüseyin’in hayatı bölümünde, h. 10; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 625; Tarih-i İslam -Zehebî-, c. 3, s. 11, Zehebî bunun senedinin sahih olduğunu söylüyor; Siye-un Nubela, c. 3, s. 195; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 187; Kenzu’l-Ummal, c. 13, s. 111; Savaiku’l-Muhrika, s. 115 ve diğer bir baskıda ise s. 190; Tarh-it Teris -Irakî-, c. 1, s. 41; er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 94; Emali-i Şecerî, s. 184.
[26] – Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 189 – 190.
[27] – Mu’cem-i Taberanî, h. 95, s. 140; Maktel-i Harezmî, s. 160 – 161; Kenzu’l-Ummal, c. 13, s. 113; Emali-i Şecerî, s. 169; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 189-190.
[28] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 632; Tarih-i İslam -Zehebî-, c. 3, s. 11, Tarih-i İbn-i Kesir, c. 8, s. 200.
[29] – Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 160.
[30] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 684; Tehzib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, 342; Emali-i Şecerî, s. 160.
[31] – Kamilu’z-Ziyaret, s. 68-71, 22. bab.
[32] – Mu’cem-i Taberanî, h. 57, s. 128; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 191; Ensabu’l-Eşraf, c -Belazurî, s. 38, bunun özetle Mucahid’den nakletmiştir.
[33] – Mu’cem-i Taberanî, h. 128, bu kaynakta şöyle geçer: Hüseyin’i öldürecekler ve ben onun öldürüleceği toprağı tanıyorum; o iki nehrin arasında öldürülecektir; Tarih-i İslam-i Zehebî, c. 3, s. 11; Siyeru’l-E’lam-in Nubela, c. 3, s. 195; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 190; Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 279 ve Ehl-i Beyt Mektebin kaynaklarında ise, Kamilu’z-Ziyaret, s. 72.
[34] – Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 162.
[35] – Nasr b. Muzahim’in “Sıffin” adlı kitabı, s. 142; Şer-i Nehcu’l-Belağa, c. 1, s. 278.
[36] – Zehairu’l-Ukba, s. 97; Delail-un Nübuvvet-i Ebu Naim, c. 3, s. 211; Tezkiretu’l-Havasi’l-Ümmet, s. 142, bu kaynakta şöyle geçer: Ali, “Burası onun şehid edileceği yerdir” buyurdu ve sonra şiddetle ağladı.
[37] – Usdu’l-Gabe, c. 4, s. 169; Gurfa-i Ezdî hakkında bu kaynakta şöyle geçiyor: Onun ashaptan olduğu, Kufelilerden sayıldığı söylenmektedir; Ebu Sadık ondan rivayet etmiş ve onun Resulullah (s. a.a)’in ashabından ve Sıffin ashabından olduğunu, Peygamberin duasıyla Allah Teala’nın onun muamelelerine bereket verdiğini söylemiştir. Sona getirdiğimiz bu rivayeti ondan nakletmiş ve sonra demiştir ki: İbn-i Sabbağ bu rivayeti Ebu Ömer’e kaynak olarak göstermiştir. İbn-i Hacer de “İsabe” adlı kitabında, onun hayatı bölümünde bu rivayete değinmiştir.
[38] – Sıffin -Nasr b. Muazahim, s. 132.
[39] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 635; Tehzib-i Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 325.
[40] – Tarih-i İbn-i Asakir, c. 8, s. 199-200; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 191.
[41] – Müsned-i Ahmed, c. 1, s. 85; bu kitabın haşiyesinde senedinin sahih olduğunu söylemiştir; Mu’cem-i Taberanî, h. 45, s. 121; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 611-612; Tehzib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 325; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 187; Tarih-i İslam-i Zehebî, c. 3, s. 10; Siyer-i E’lam-un Nubela, c. 3, s. 193; Tehzib-ut Tehzib, c. 2, s. 347; Tarih-i İbn-i Asakir, c. 8, s. 199; Tezkiretu’l-Havasi’l-Ümmet, başka bir sözcükle, s. 142; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 170; Sevaik-i İbn-i Hacer, s. 115; Zehairu’l-Ukba, s. 148; Hasais-i Siyutî, c. 2, s. 126 ve Ehl-i Beyt Mektebi kaynaklarında, Mesiru’l-Azan, s. 9; Emali-i Şecerî, s. 150.
[42] – Tarih-i İbn-i Kesir’de veya er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 92′de geçtiği gibi.
[43] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 173; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 614, s. 393; Tarih-i İslam-i Zehebî, c. 3, s. 10; Siyer-i E’lam-in Nubelâ, c. 2, s. 194; Tarih-i İbn-i Kesir, c. 8, s. 199; Tezkiretu’l-Havasi’l-Ümmet, s. 142.
[44] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 638; Tehzib-i Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 326.
[45] – Mu’cem-i Taberanî, h. 59, s. 128.
[46] – Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 166 Ebu Harseme’den naklen.
[47] – Aslında Ebu Harseme’dir; fakat tahrif edilmiştir. Bu konuda zikredilen bu ve diğer hadislerin ricallerinin dakik bir şekilde incelenmeleri gerekir; fakat -ne yazık ki- burada bizim buna fırsatımız yoktur.
[48] – Tabakat-i İbn-i Saad, h. 276; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 636; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 165; “Efendim Ebu Herseme Sıffin’den…” söyleyen Neşit b. Fatıma’dan “bunları nereden biliyor” sözüne kadar onda kaydedilmemiştir.
[49] – Sıffin -Nasr b. Muzahim-, s. 140-141, Tarih-i İbn-i Asakir, h. 636, 638 özetle; Emali-i Şecerî, s. 184.
[50] – Tehzib-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 328.
[51] – Tarih-i İbn-i Asakir, h. 677; Emali-i Şecerî, s. 184; bu kitapta, “Şumeyr kızı Cerd’den” tabiri geçer; Emali-i Şeyh Saduk, İslamiyye basımı – Tahran-, 1396 kamerî, s. 136.
[52] – Tabakat-i İbn-i Saad, h. 275; İmam Hüseyin’in hayatı bölümünde; Tarih-i İbn-i Asakir, h. ,675; Tehzib, c. 3, s. 337-338, bu, onun tarihindeki 676. hadise yakındır; fakat Tehzib’de onu kaydetmemiştir; Taberani, h. 60, s. 128; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 161; Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 265; Mecmau’z-Zevaid, c. 9, s. 190-191.
[53] – Kamilu’z-Ziyaret, s. 71-72, bölüm:23.
[54] – Enes b. Haris’in hayatı için bkz. Razî’nin Cerh ve Ta’dil kitabı, c. 1, s. 287; Tarih-i Buharî, c. 1, s. 30, sayı:1583; Tarih-i İbn-i Asakir, h. .680; Tehzib-u Tarih-i İbn-i Asakir, c. 4, s. 338; İstiab; Usdu’l-Gabe, c. 1, s. 123; İsabe; Maktel-i Harezmî, c. 1, s. 159-160; Tarih-i İbn-i Asakir, h. , c. 8, s. 199. er-Ravz-un Nezir, c. 1, s. 93; Musiru’l-Ahzan, s. 46-47.
[55] – Musiru’l-Ehzan, s. 46-47.
[56] – Tabakat-i İbn-i Saad’da, İmam Hüseyin (a.s)’ın hayatı bölümünde, h. 280; Tarih-i İbn-i Asakir, h. 666.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu