İmam Hüseyin (a.s)

Sözün Bittiği Yerde İmam Hüseyin!

Arş-ı Âlâ’ya yazılan isimler arasında sema ehlini en çok hüzünlendiren isimdir Hüseyin!
Muhammed
Ali
Fatıma
Hasan
Hüseyin!
(Allah’ın selamı üzerlerine olsun)
Bu isimlerin hepsi bir abanın altında toplanmışlar ve Alemlerin Rabbi’nin eşsiz övgüsüne mazhar olmuşlardı.

Allah, onlara, sizi temizlemek ve tertemiz kılmak isterim buyurmuştu. Allah’ın dilemesiyle fiili arasında mesafe olabilir mi? Demek ki Yüce Yaratıcı, siz tertemizsiniz, siz her türlü kötülükten ve kirden arısınız, buyurmuş oluyordu.
Yaratılmışların efendisi Muhammed Mustafa (s), hak yolun temelini atıp fani dünyadan göçtü. Ardından sevgili kızı Fatıma (a) hemen arkasıca kendisine koştu. Ali’nin (a) ayrılığı ise uzun sürdü ve 30 yıl sabırdan sonra o da Efendisi’ne ve Sevgili Eşi’ne kavuştu. Geride Cennet gençlerinin efendileri Hasan ve Hüseyin (a) kalmıştı. İmam Hasan büyük sabır gösterdi, hak bayrağını bir dönem savaş bir dönemse anlaşmayla dalgalandırdı. Ama o da nifak zehrine kurban gitti.

Şimdi bu isimlerden bir tek Hüseyin (a) kalmıştı. Yapayalnızdı. Etrafında sadece vahiy evinin yetiştirdiği asil ailesi ve üç beş başka vefalı yaverleri vardı.

Nifak kabuğundan sıyrılmış olan batılı, kılıcıyla yenmesi imkansızdı. Batılı ancak kanıyla dize getirebilirdi.

Bu yüzden onun savaşı farklı bir savaştı.

O, sevgiyi kuşanarak yola çıktı.
O, mazlumiyet sancağını dalgalandırarak kıyam etti.
O, marufu emretmek ve münkerden nehyetmek için atına bindi.
O, ceddinin ümmetinin derin uykusunun üzerine yürüdü.
O, uyumuş vicdanları hedef almıştı.
O, kıyamete kadar akacak göz yaşlarının ağıdı olacaktı.
O, katılaşmış kalplere yağmur taşıyan bir rahmet bulutu olacaktı.

Ne kendisini çağıranlar, ne de uğurlayanlar tam olarak anlamamışlardı ki:
Hüseyin ordularla savaşmaya değil gaflet ve cehaletle savaşmaya gidiyor.
Hüseyin, batılın çirkin yüzünü, hak taraftarlarının suskunluğunun örttüğünü anlatmaya gidiyor.

O, aslında Yezid’den önce, Yezid’i Yezid yapan “Tarafsızlar”la savaşmaya gidiyordu.

O, Yezid’in çirkin yüzünü korkuları ve ihtiraslarıyla ilmek ilmek örten sözde Müminlerin vicdanını, maslahatçı akıllarına karşı kışkırtmaya gidiyordu.

O, doğan İslam güneşini keselerinde ve korku dolu göğüslerinde boğan, İslam’ın zahirini batınına perde yapanların zulmetini dağıtmak için gidiyordu.

Hüseyin (a) bir şuur mücahididir.
Hüseyin (a) bir aydınlık savaşçısıdır.
Hüseyin (a) bir ıslah önderidir.

Onun kıyamı, kılıç ve kalkan kıyamı değil, aydınlatma, uyarma, uyandırma ve şuurlandırma kıyamıdır.

Hüseyin (a) sözün bittiği yerde kanını ortaya koymuştur. Söz etkisini kaybetmiş, kulaklar sağır olmuş ve şuurlar kapanmışken yapacak başka bir şey yoktu zaten. Sözün bittiği yerde şehadet konuşacaktı, fedakarlık konuşacaktı…

Sözün bittiği yerde Hüseyin vardır!

Bazen sözler yeterince inandırıcı olmaz. Canınızı ortaya koymanız lazım. İşte İmam Hüseyin’in dönemi böyle bir dönemdi.

Canı cananı ortaya koymak gerekiyordu ve İmam Hüseyin de bunu yaptı. Hem de hiç tereddüt etmeden…

Aşkın kestiği parmak hiç acır mıydı?
Ne yapıyorsa Yüce Sevgili için yapıyordu.
Her adımında ilahî aşk vardı…

Ve her adımında Ceddi’nin ümmetine olan sevgisi vardı. Elbet ki Hüseyin (a) o sevgiyi paylaşmaktaydı. Sevgili Ceddi dememiş miydi: Hüseyin bendendir ben de Hüseyindenim. Öyleyse ümmetin cefasını da paylaşacaklardı. Tabi ki öfkeyle değil aşkla!

Evet aşkla!

Sözün bittiği yerde Aşk başlar, yani Hüseynî fedakarlık, Hüseynî şehadet!

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu