Genelİmam Hüseyin (a.s)Kerbela Olayı

İMAM HUSEYN (as.)İN ŞECAATİNE KISA BİR BAKIŞ

İnsan, İmam Hüseyin’in (a.s) şahsiyetinin cesaret sayfa­sını mütalaa ettiği zaman, onu tanımlamaktan ve ifade et­mekten âciz kalır. Çünkü o, bu cesareti atalarından miras almıştı. Cesaretle terbiye edilmiş ve cesaret atmosferinde büyümüştü. O, cesaretin madeni ve kaynağından geliyordu. Hakkı söylemek hususunda cesaretin abidevî bir timsaliydi. Hakkı savunmakta tanık olanları dehşete düşüren bir kah­ramandı. Bunu; akide, iman, Allah yolunda cihatla en azgın müşrik kuvvetlere karşı direnen ve sonunda tarihin tanık olduğu en görkemli zaferi kazanan yüce dedesi Hz. Mu-hammed’den (s.a.a) miras almıştı.

İmam Hüseyin (a.s), İslâm’ı yeniden hâkim kılmak için mücadele eden babası Emirü’l-Mümininin (a.s) yanında yer aldı. Bu mücadelede babasının en büyük yardımcılarından biri oldu. Hakkı yeniden hak ettiği konuma getirmek için,

Babasıyla birlikte sözle, eylemle ve silâhlı mücadele ile sa­pıklık ve azgınlık kuvvetlerine karşı savaştı.

Kardeşi İmam Hasan’ın (a.s) yanında, ümmetin selâmeti ve İslâm’ın hayat sistemine bağlı kalan bir avuç seçkin mü­minin kurtuluşu için gözü pek bir kahraman olarak mücade­le verdi.

Müslüman kitlelerin dinlerine yardım etmekten geri dur­duğu bir sırada Muaviye’nin zorbalıklarına, saptırmalarına, dosdoğru dinin kaynağını bulandırmaya yönelik fikir empo­zelerine ve zehirli oklarına karşı sarsılmaz bir kaya gibi dur­du.

Hiçbir tehditten korkmadı. Ümmeti ıslah etme, dedesi yüce Peygamber’in (s.a.a) dinini yeniden diriltme ve zulüm ve fesadın karşısına dikilmenin dramatik akıbetinin belirti­leri ufukta görüldüğü hâlde korkuya kapılmayıp harekete geçti. Harekete geçerken Allah’ın emrine teslim olmuştu, O’nun hoşnutluğunu elde etmek için çaba sarf ediyordu. Ba­kın, kendisine: “Canına mukayyet olmakta Allah’ı hatırlatı­yorum sana. Tanıklık ederim ki, eğer savaşırsan, öldürülür­sün ve eğer seninle savaşılırsa, helak olursun.” diyen Hürr b. Yezid er-Riyahî’ye ne cevap veriyor:

Beni ölümle mi korkutuyorsun?! Beni öldürmeyi göze alabilecek duruma da mı geleceksiniz? Sana ne söyleyeceğimi bilemiyorum?! Ama Evs’li şairin amca­sının oğluna söylediklerini söylüyorum:

Gideceğim; yiğit için ölüm bir utanç değildir; Hayır bir niyetle ve Müslüman olarak cihat ederse, Salih adamlarla bir olursa,

Helak ehline muhalefet eder, suçlulardan ayrılırsa. Yaşarsam pişman olmam, ölürsem acı duymam Ama senin için utanç olarak zelil ve alçak gibi ya­şamak yeter.1

İmam Hüseyin (a.s), dört bir yandan kuşatıldığı günde insanı dehşete düşüren, akıllara durgunluk veren bir direniş örneği sergiledi. Bitmez tükenmez musibetler karşısında ye­nilmedi, tek başına kaldığı zaman bile hezimeti yaşamadı. Ulu ve heybetli bir dağ gibiydi ki, heybetinden ve saldığı korkudan düşmanlar ona yanaşamıyordu. Hem de sayısız yaralar aldığı hâlde. Düşmanları bile buna tanıklık etmişler­dir. Örneğin Humeyd b. Müslim şöyle der:

Bugüne kadar, vücudunun çeşitli yerlerinden yara­landığı, çocuğu, ailesi ve arkadaşları gözünün önün­de öldürüldüğü hâlde, onun gibi cesaretini kaybetme­yen, en ufak bir korku belirtisi göstermeyen birini da-ha görmedim. Piyade birlikleri toplu olarak ona saldırdık­ları zaman, o da kılıcıyla onlara hamle ediyor, keçi sü­rüsünün saldıran kurdun karşısında ikiye yarılması gi­bi, sağından solundan onları ikiye yarıyordu.2

Onuru, Boyun Eğmezliği

Müslüman inkılâpçının siması, en parlak ve en mükem­mel şekliyle İmam Hüseyin’in (a.s) haksızlığa boyun eğmeyi ve zulme sessiz kalmayı reddeden tavrında tecelli etmiştir. Bu tavrıyla o, gelecek nesillere akide uğruna ve inanç yolun­da teslimiyetçiliği reddeden fedakârlık çığırını açtı. O, ruhu­nu risaletten alan o görkemli tavrı sergilerken ümmeti silke­ledi, alçaklık ve zillet içinde ölmemesi için yüreklendirdi. E-sir eskisi Muaviye’nin oğlu esir eskisi Yezid’e biat etmeye yanaşmayıp: “Benim gibisi onun gibisine biat etmez.” deme­siyle müminleri içinde bulundukları zilletten kurtaracak o-nur yolunu gösterdi.

Kardeşi Muhammed b. Hanefiye’ye söylediği şu sözler, onun bu muhteşem boyun eğmezliğinin kelimelere dökül­müş bir örneğidir:

Ey kardeşim! Allah’a andolsun ki, yeryüzünde sı­ğınılacak bir tek sığınak, barındıracak bir tek barınak kalmasa bile, yine de Muaviye oğlu Yezid’e biat et­mem.3

Gerçi şeytan, insanların vicdanları üzerinde sağlam bir egemenlik kurmuş, vicdanları öldürerek alçaklığa razı etmiş­ti; fakat İmam Hüseyin (a.s), Emevî riddetinin ordularından oluşan şer ve zulüm güruhlarına karşı durarak şöyle hay­kırmıştı:

Allah’a yemin ederim ki, zelil bir şekilde elimi size vermem, köleler gibi sizin hâkimiyetinizi onaylamam. Beni itham etmenize karşı Rabbime ve Rabbinize sı­ğındım.4

İmam Ebu Abdullah Hüseyin’in (a.s) sözleri, ilke, değer ve misyon sahibi insanların en üstün tavırlarının ifadesiydi. Aynı zamanda izzetinefsini ve özgüvenini de yansıtıyordu. Şu sözlerine kulak verin:

Bakın hele! Şu soysuz oğlu soysuza! Kılıcı sıyır­mak ya da zilletle boyun eğmekten birini seçmemi is­tiyor! Zillet bizden ne kadar uzak! Allah bunu iste­mez, Resulü ve müminler de. Temiz ve pak kucaklar, hamiyet sahibi onurlu kimseler, izzet sahibi nefisler de, onurlular gibi vuruşmaktansa, alçaklara boyun eğ­meyi tercih etmeyi içlerine sindiremezler.5 Böylece İmam Hüseyin, onurlu bir tavrın nasıl takınıla­cağını, alçaklığa boyun eğmezliğin nasıl olacağını, misyon uğruna nasıl fedakârlık edileceğini bütün beşeriyete öğretti.

Hakkı Ortaya Koymada Gösterdiği Açıklık ve cesaret

İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamı ve devrimi, İslâm tarihin­de patlayan bir volkan ve etrafı darmadağın eden bir dep­rem gibi, hakka yardım etmekten kaçınan mücadele kaçkın­larının vicdanlarını gaflet uykusundan uyandırdı. Bu kıyam, verdiği mesajıyla İslâm’ın inanç sistemine ve misyonuna sa­mimiyetle bağlı olan bütün ihlâslı devrimcileri bütünleşme­ye, Allah ve Resulü’nün (s.a.a) irade ettiği gibi salih bir top­lum kurmak için mücadele etmeye çağırdı.

İmam Hüseyin (a.s), sarahat ve açıklık esasına dayanan bir hareket metodunu izledi. Ümmete bozuklukları ve sap­maları açıklayıp dosdoğru yolu gösterdi. Tam bir cesaretle, tağutun önüne dikilerek onu sapıklık ve fesada devam et­mekten sakındırdı. Muaviye’ye yazdığı mektuplarda bu hu­susu hiçbir kapalılığa yer bırakmayacak şekilde bütün çıp­laklığıyla anlatıyor, onu uyarıyor, sakındırıyor, zulme de­vam ermekten vazgeçmesini istiyor ve ümmete, onun sapık­lığının ve bozgunculuğunun boyutlarını gösteriyordu.6

Net ve kararlı bir şekilde Muaviye oğlu Yezid’e biat et­meyi reddetti ve Yezid’in valisi Velid b. Utbe’ye şöyle dedi: Bizler, nübüvvet Ehl-i Beyti’yiz; risalet madeniyiz; meleklerin inip çıktığı haneyiz; rahmetin mahalliyiz. Allah, bizimle açmış ve bizimle bitirmiştir. Yezid ise, yoldan çıkmış bir günahkârdır. Şarap içen, Allah’ın haram ettiği canı haksız yere öldüren biridir. Yoldan çıkmışlığmı ve günahkârlığını gizleme gereğini dahi duymayan bir rezildir. Benim gibisi, onun gibisine bi­at etmez!7

Ashabına ve kendisine yardım edeceğini bildiren kimse­lere karşı son derece açık sözlüydü. Örneğin Küfe’ye doğru yol alırken Müslim b. Akil’in şehit edildiği ve insanların onu yalnız bıraktığı haberini alınca, dünyevî beklentiler peşine takılanlara şöyle dedi:

Taraftarlarımız bizi yalnız bıraktı. Sizden geri dön­mek isteyen varsa, hiçbir sıkıntı ve mahcubiyet hisset­meden dönebilir. Onun bana verilmiş bir sözü olma­dığını kabul ediyorum.8

Dünyevî beklentileri olanlar ve inanç noktasında zafiyet içinde olanlar ondan ayrıldılar. Ailesinden ve ashabından hayırlı kimselerden oluşan seçkin bir grup kaldı yanında. Kendisine yardım edenlerin sayısı iyice azaldığı hâlde, asla hileye başvurmadı, uzlaşma arayışlarına girmedi.

Savaş başlamadan önce, kendisine tâbi olan bir avuç sa­mimî gruba, kendisinden ayrılıp gitmeleri-için izin verdiğini belirterek şunları söyledi:

Sizden daha doğru, daha adil ashap ve daha er­demli bir aile bilmiyorum. Bana verdiğiniz bu destek­ten dolayı Allah sizi hayırla ödüllendirsin! Gece ka­ranlığı çökmek üzeredir. Kalkın ve gece karanlığını fırsat bilin. Herkes bir arkadaşının veya benim kar­deşlerimden birinin elini tutsun. Gecenin karanlığın­da dağılın. Beni onlarla baş başa bırakın. Çünkü onlar benden başkasının peşinde değildirler. Eğer beni bu­lup öldürürlerse, sizin peşinize düşmeyeceklerdir.9

Doğrusu, İmam Hüseyin’in (a.s) kıyamını bütün ayrıntı­larıyla inceleyen bir kimse, bu kutlu kıyamın her adımında söylenen her sözde ve sergilenen her davranışta doğruluk, sarahat ve cesaret görecektir.

1-Tarih-u’t-Taberi, 4/254;elKamil Fit-Tarih,3/270

2-A’lâmu’I-Vera, 1/67; Tarihu’t-Taberî, 5/540

3-el-Futuh, İbn A’sem, 5/23; Maktalu’l-Hüseyn, Harezmî, 1/188; Biharu’l-Envar, 44/329

4-Maktalu’l-Hüseyn, el-Mukarrem, s.280; Tarihu’t-Taberî, 4/330; İ’lamu’1-Vera, 1/459; A’yanu’ş-Şia, 1/206

5-A’yanu’ş-Şia, 1/603; el-İhticac, 2/24; Maktalu’l-Hüseyn, Harez­mî, 2/6

6-el-İmame ve’s-Siyase, 1/189, 195

7-el-Futuh, 5/14; Maktelu’l-Hüseyn, Harezmî, 1/184; Biharu’1-En-var, 44/325

8-el-İrşad, 2/75; Tarihu’t-Taberî, 3/303; el-Bidaye ve’n-Nihaye, 8/ 182; Biharu’l-Envar; 44/374

9-el-Futuh, 5/105; Tarihu’t-Taberî, 3/315; A’yanu’ş-Şia, 1/600

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu